LAMURE EDEBİYAT DERGİSİ ÖDÜLLÜ AŞK ROMANLARI
Değiş'me (128 Sayfa)
Önemsizdi.
Önemsizleştirilmeliydi.
Kanıksanmalıydı.
Bazı günler sözde nasıl olduğumu merak eden samimi ahbaplarımızın karşısına zorla çıkartılırdım. Onlar da vicdanları hiç var olmamış yaratıklar olarak bana bakarlardı.
Sirk maymununa bakar gibi, arkamdan da ahlaklarıyla kol kola oturarak “vah vah, tüh tüh” ederlerdi. Kendimi toparlamış, dik duruyor olsam hem annem, hem kendini namus kelimesine hapsetmiş vicdansız varlıklar sürüsü rahatsız, hatta tedirgin olurlardı. Çünkü olmam gereken hâl buydu.
Ezilmiş, incinmiş, zavallı ve muhtaç…
Aşk Üfleyen Neyzen (190 Sayfa)
Silahtar, Hureyye’den sonra gecenin ilerleyen vakitlerinde son bir kez iki rekât namaz kılmış ve iyice sivrilttiği ney’i, kaburgasının altından kalbine kadar sokmuştu. Daha önce defalarca dudaklarıyla ve ciğerlerindeki nefesiyle üflediği ney’i, bu sefer kalbiyle üflüyordu. Ney’in ağzına dolan kanlar, hem ney’in deliklerinden hem de diğer ucundan çıkıp odanın içine; notalarını, yaratılmış hiçbir kulun yazamayacağı kadar sarsıcı, yıkıcı ve ihtişamlı bir güfteyi üflüyor gibiydi.
Azrail, bugüne kadar hiçbir insanoğlunun canını alırken böylesine içli bir ölüme şahit olmamış gibi, ölüm acısını Silahtar’a sunamamış, Silahtar, sevdiği kadına bıraktığı son parçasıyla, yüreğinden bir doğum ve ölüm şarkısı üfleyerek dünyaya veda etmişti.
Aşkın Demi (192 Sayfa)
Gülüşlerini seviyorum ben senin
Kahkahalarını, susmalarını
Haberin olmadan gözlerine bakıyorum
Gülen gözlerini seviyorum, ben senin
Seni yüreğime ekiyorum
Büyütüyorum içimde ben seni
Kimse görmesin istiyorum
Seni seviyorum
Sen kanatlanıp uçuyorsun
Bir kuş gibi yüreğimden
Dalıyorsun gökyüzüne
Bakıyorum ardından, özlüyorum
Bir kâğıt bir de kalem alıyorum elime
Yazıyorum seni yeniden yüreğime
Seni seviyorum
Güneşi sever gibi
Sana hiç değmeden, dokunmadan
Seviyorum ben seni...
Elif Ben (320 Sayfa)
İstanbul Zeynep Kâmil Hastanesi’nde mutlu ve varlıklı bir ailenin ilk ve arzulanan çocuğu olarak dünyaya gelmişim. İlk bebek olduğum için adımı Elif koymuşlar. Her anne baba, evladını sever elbette buna ne şüphe ancak ben, çok arzulanan bir bebek olduğumdan mıydı bilemiyorum bütün ailem, özellikle de annem benim üzerime titrer, gece gündüz yanımdan bir an olsun ayrılmazmış. Öyle ki sanki dünyanın en kıymetli bebeği idim. Benim kısacık saçlarımı okşar severmiş. Kokladıkça kokumu içine çeker: “Böyle bir koku olamaz, bu koku ne güle benziyor ne menekşeye ne de başka bir çiçeğe. Benim mis kokulum yaşama sebebim. Seni bana veren Rabb’ime hamdolsun.” diye dua edermiş. Ben ailenin göz bebeğiymişim.
Tüm Yorumlar